ÇAĞIN YAMAÇLARI – II

ÇAĞIN YAMAÇLARI – II

Budak uçlarından ağıyor göklere ve esrarlı vadilere
Eski çağın yamaçlarından
Kıvrıla kıvrıla akıyor zaman
Varıyor varmayı bilen
Güneşin battığı yerlere
Süre süre orduları
Varıyor varmayı bilen
Güneşin doğduğu yerlere
Ağarak denizlerden dağlardan
Ulaşıyor gölgeler altında kalan vadilere
El ele vererek mazlumlarla
İki dağ arasına
Eriterek bakırla demiri
Aşılmaz bir set yapan
Hapsediyor söz dinlemez laftan anlamaz vahşileri
Birbirinin tepesine bine bine
Onlar
Ne kadar çıksalar da yükseğe
Aşamıyorlar kaderlerini
Çünkü paçalarından çekiyorlar
Altta kalanlar
Bir kertenkele giriyor bir duvar deliğine
Biri gelip koyuyor taşı gediğine
Düz duvara tırmananlar
Unutuyorlar
Nereden gelip nereye gittiklerini
Ne ekip ne biçtiklerini
Ne yiyip ne içtiklerini
Uyutuyorlar içlerinde
Atalarından seçtiklerini
Biri gelip ölü toprağı serpiyor üstlerine
Mazlumlar
Güven içinde
Sırtlarını korku tepelerine
Dönüyorlar
İşe güce
Kan ter içinde
Nereden gelip nereye gittiklerini
Unutuyorlar
Ne ekip ne biçtiklerini
Ne yiyip ne içtiklerini
Atalarından seçtiklerini
Uyutuyorlar içlerinde
Adalet dağıtan
Süre süre vahşileri
Dağların ardına hapsettiğinden beri
Unutmuyorlar
Bakırı demire karmayı
Kızılı yeşile sarmayı
Turnayı gözünden vurmayı
Unutmuyorlar
Her gün selam durmayı büstlerine
Oysa saklı duruyordu her birinin içinde bir şeytan
Bir kartal ağıyor uzak yüce tepelerin ardından
Bir kral çıkıyor bir kraliçenin yatağından
Giriyor başka bir kral yatağına
İki kral doğuyor aynı karından
Birbirine düşman
Uzun yoldan gelen
Kanatları yorgun kuşlar tünüyorlar bir dağın yamaçlarına
Alıyor içlerinden birini bir şahin
Ulaşamadan amaçlarına
Pamuk tarlalarında çalışan kızlar pamuk yanaklı
Bağırları dikenli gül
Başlarında dönüp duruyor kanlı bülbül
Zincire vurulmuş boyunları kırgın
Gönüllerinde ters dönmüş balıklar gibi yüzüyor duyguları
Gözlerindeki demir kafes korkuluğu ardından
Kedi gibi bakıp duruyor birer arslan
Ötelerden geliyor
Küçük boylu büyük iskender
Etrafında
Bakışları zıpkın
Fikirleri sapkın askerler
Bir şahin gibi dalıyorlar pamuk tarlalarına
İçlerinden birini alıyor her biri
Her kızın demir kafesli gözünde bir aslan
Çırpınırken pençelere kapılmış bir güvercin gibi
Rahatlayıp gidiyor ötelere
Küçük boylu büyük iskender
Ardında milyonlarca köle
Alınlarında tapınma güneşi
Dillerinde onun yok dünyada eşi
Tanrıyı bırakıp da gelmişler evlerinde
Sepetini farelere bırakmış
Fenerini asmış dalına
Uyurken ağaç dibinde
Terli yüzüne konup duran bir kara sinek gibi
Küçük boylu büyük iskenderin burnunun gölgesi
Rahatsız etse de
Rüyasında eriyor filozof ülküsüne
Dudak uçlarından ağıyor göklere ve esrarlı vadilere
Eski çağın yamaçlarından
Kıvrıla kıvrıla akıyor zaman

Leave comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *.