ÖZGÜRLÜK PARADOKSU

ÖZGÜRLÜK PARADOKSU

Kişinin özgürlük sınırlarını eylemleri değil, zihniyeti belirler: İnançlarından dolayı hayatını sınırlayan insanların özgürlüklerini kısıtladıkları düşünülür; oysa gerçek anlamda sadece Her Şeyin Yaratıcısı’na kulluk eden bir irade ondan başkasına, -başka bir güce, nesneye, arzuya- kulluk etmediği için her türlü boyunduruktan kendini kurtarmış olur.

Ateistler, deistler gibi iradesini her türlü boyunduruktan kurtardığı zannıyla kendi merkezinden kuvvet alarak hayatı kuşatmaya çalışanlar ise, istedikleri her şeyi yapabilme gücünü elde etmiş olsalar bile, kendi cirimlerine mahkûm olmaktan kurtulamadıkları için özgürlük alanları en sınırlı olanlardır.

2 comments found

  1. Özgürlük, benliğin dışından gelen zorunluluğu ortadan kaldırmayı şart koşmaz mı ? Tanrının boyunduruğuna girmeden önceki haldeki özgürlük nerede ? İhtiyarın nihai noktası mı belirleyecek özgürlüğü ?
    Ama en önemlisi özgürlük aklen mümkün müdür ? Asıl paradoks dinde, adil Tanrı, dünya, insan, fiiller ve sonrasında gelen ebedi hayat senaryosunda ortaya çıkıyor bence. Çünkü bu şekilde tasavvur edilen dünyada Özgürlük ve Adalet sonsuz zaman üzerinden düşünüldüğünde sabit bir sonuç veremiyor, vermesi ifade edilemiyor.

    1. “Özgürlük, benliğin dışından gelen zorunluluğu ortadan kaldırmayı şart koşmaz mı?” sorunuz tam da benim dile getirmeye çalıştığım gerçeğe vurgu yapıyor:
      Özgürlüğün, iradeye/isteğe bağlı yaşam sürebilme imkânı olduğunu düşündüğümüzde, “Tanrı’nın” veya başka herhangi bir şeyin “boyunduruğuna girmek”ten bahsedebilmek için bunun irade dışı zorunluluk olması gerekir.
      Eylemde varlığın kendi imkânlarını aşması anlamında bir özgürlükten bahsediyorsanız bu tabi ki aklen mümkün değildir; ancak bu bahsettiğiniz özgürlük değil, başka bir şeydir. Fantastik kahramanların bile sahip olmadığı sınırsız eylem gücüne sahip bir varlık olsaydı zaten ona insan denmezdi.
      İnsan için ancak irade-eylem birlikteliğine bağlı özgürlükten ve özgürlük kapsamından bahsedilebilir. Özgürlük Paradoksu’nun konusu da budur, yani özgürlüğün psiko-sosyal bağlamıdır: Bulunduğu köyün içinde kendisi için mutlu bir hayat kurmuş iradenin, dünyayı hâkimiyeti altına almış ama başka bir gezegende istediği gibi bir hayat kurabileceği hırsıyla içinde bulunduğu dünyaya sığamayan iradeden daha özgür olduğunu düşünmekteyim.
      “Asıl paradoks dinde, adil Tanrı, dünya, insan, fiiller ve sonrasında gelen ebedi hayat senaryosunda ortaya çıkıyor bence; çünkü bu şekilde tasavvur edilen dünyada özgürlük ve adalet sonsuz zaman üzerinden düşünüldüğünde sabit bir sonuç veremiyor.” diyorsunuz ya gerçekten doğru söylüyorsunuz; çünkü siz bir “senaryo” yazıldığına inanıyorsunuz ve kendinizi bu senaryoya göre konumlandırıyorsunuz; içinde ya da dışında, fark etmiyor. Bu zihniyete sahip olduktan sonra dikiş iğnesi gibi kumaş parçaları üzerinde hep aynı hareketi yapma zorunluluğu ile kendine galaksiler arası muhteşem bir dünya kurmuş fantastik bir kahramanın eylemleri arasında özde bir fark bulunmuyor; çünkü her ikisi de bu senaryonun figüranlığını yapmak zorunda olduklarından bir öz duygusu olan özgürlüğü yaşama imkânından yoksun kalıyor; oysa insan gerçektir, içinde bulunduğu dünya/kâinat gerçektir, öznel de olsa inanç/irade gerçektir: İnsan inancıyla kurduğu dünyanın gerçekliği ve eylemlerinin bu gerçekliğe uygunluğu kadar özgürlüğe sahiptir. Buna tutarlı bir yaşam tasavvuruna ve bu tasavvura uygun yaşama sahip olmak da denebilir. Bu anlamda, kapsamı en geniş özgürlüğün bütün varlık âlemini içine alan bir varlık tasavvuru içinde kendi gerçekliğinin sınırlarını belirleyip buna göre bir irade-eylem dünyası kurana ait olacağını düşünüyorum, kendinden çıkıp ancak kendinde son bulan bir benlik-eylem kuşatmasının ise mekân-zaman alanı ne kadar geniş olursa olsun dikiş iğnesi kaderinin ötesine geçemeyecek bir zihniyetin tutsağı olacağını.

Leave comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *.