O DA G-20’DEYDİ

O DA G-20’DEYDİ

“Nedim-i zârı esir etmiş ol düşmen-i îman ol cellâd-ı din” kadar güzel bir kâfir-i hak, bir âfet-i zaman, bir gün, G-20 nam meydane gidüp dili belinden kıvrak, patlak gözleri zikzak, karakteri oynak, çirkin mi çirkin bir şairi durdurup “Gözlerinin içine bakasım var!” demiş…
Şairin ne kıvıraklığı, ne oyunaklığı, ne patlaklığı kalmış; öylece dalıp gitmiş güzellik deryasına… Ne konsoloshanede lime lime limuzine paket eylenmiş beri canlar ne dağda bayırda öte âleme paket eylenmiş öte canlar kalmış aklında; kâh cennetten uçup gelmiş huri gibi kâh huriler arasına düşmüş nuri gibi, içinde okyanus âlemlerinin inci mercan takınmış nice bitki balığı yüzer iken, neşeli kahkaha baloncukları şiir ile şarkî türkî ile, el ele dil dile düğün dernek kurmuş iken ol âfet-i zaman;
“Bu kadarı kâfi!” demiş ve yürüyüp gidesi olmuş ama şair heman yakalayup ol âfet-i feleği kolundan, çevirivermiş yolundan gerü, sormuş soracağını, almış alacağını:
“Öyle var mı bir bakup gitmek, derya dibinde bin bir âlemi gezdürüp sahil-i selamete çıkmak ve andan dahi ormana kaçup gitmek, sen ne ittüğüni, kimün nasıl yittüğüni bilür mi sen bre…” deyivermiş ama ötesini söyleyememiş… “Söyle, söyle!” demiş güzeller güzeli kadın, “Yosma, diyesi idi dilun di mi?”
Şairin patlak gözü sulanmış, dili bulaşık süngerinin yumuşak yüzü gibi buğulanmış, yok efendim, kem küm, bir iki redif bir iki kafiye kusuru, derken güm diye bulmuş cevabı:
“Sizi bilmem ama kafiyesi uymazdı o söze!”
Dilber-i âhirzaman da geri kalmamış bu şair adamdan:
“Öyleyse, sana uygunsa hangi kafiye, al da onu koy…” deyivermiş ama devamını getirmemiş, “Kafiye senin işin gerisi benim!” diye de eklemiş.
Şair olmuş kul köle, yalvarmış yakarmış, “Âlemin sırrını çözdüm, büyük sorulara büyük cevaplar buldum ama seni çözemedim, bir nebzecik süzdüm süzüldüm, girdim çıktım ama içinde yüzemedim, ne olaydı da biri olsun dilime değil koluma dolanaydı, olmadı herkes kendi yolunda olaydı, madem geri alacaktın ne diye nazarını ettin bana hediye, yüreğim göz göz oldu, ciğerim köz köz oldu, bir kerecik baktın bana, oydun gözlerimi attın yabana, kurbanın olam, hiç olmazsa söyle sebebini de gönlümde yatıracağım güzelliğini kirletmesin bu hain şüphe!”
“Hadi be sen de! Bir an baktı diye gözlerine, bu güzeli denk mi gördün kendine!.. Ben ki ne zaman zenginlerin jipine binsem de abe çıksam meydâne, mey bile sâkilerin elinde kıskançlıktan fokur fokur kaynamaya başlar, beyazlar diyarının nice putini canlanmış görürsün, kapanır ayağıma, nice zampara kalpleri trampet çaladurur, nice er doğan unutur er doğduğunu… Sen kimsin ki ümitvar olasın, benim bu gafil gözlerim bir günah işlemiş idi, işlediği günah kadar bir çirkine mahkûm etmekle onu temize çektim sadece… Haydi hoşça kal, çirkin şey seni, nankörlük etme, sana ettiğim iyiliği de inkâr etme, nice âşık divânedir, nice can fedâdır bir anda kalana, nice ömür âmâdedir bir anda bana!”
Şair, ardından bakakaldı kadının, şairin ağzından çıkan son sözü şeytan sırıtarak dinledi, melek yazdı kâğıda:
“Sen bende gözlerini temize çektin ama ruhumu kirletip gittin!”

Leave comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *.