Kısacık, Yorucu Bir Rüya

Kısacık, Yorucu Bir Rüya

Kısacık bir rüya, insanı bu kadar yorar mı arkadaş?
Kadınların kümelendiği bir ev ortamında sohbet ediyoruz. Ben dille yazarlıkla ilgili düşüncelerimi paylaşıyorum. Yazarlıkta iki temel yöntem vardır. Planını yapar öyle yazarsın ya da hayatı yaşar gibi yazarsın ki bu yöntem, kurmaca eser için daha doğrudur, diyorum. Bir koltuğa yatıyormuş gibi uzanmış, etrafını genç kızların sardığı, orta yaşlı bir kadın “Yaratmakmış!” diye -galiba ben bu ifadeyi kullanmışım- laf atıyor… Ben de sözcüklerin kökenine bakarak anlam çıkarmanın doğru olmadığını, kötü ya da iyi anlamlı nice sözcüğün zamanla anlamının değiştiğini, güncel anlamın esas olduğunu anlatmaya çalışıyordum ki “Abdülhamit’e laf attı!.” diyor, ortalık hareketleniyor…
Şaşırıyorum, “Nereden çıkardın?” diyorum, şu kelimeyi kullandın diyor…
Böyle tartışırken, “Ben Nalan Atıl’dan ders almış biriyim, biliyor musun!” diye kendini övünce ben de kızıp “Nalan Atıl’a ders verecek biriyim ben de!” diyorum, yanındakilerden iki kızın, biri öyle der gibi bakışlı, diğeri nasıl yani mimikli, yüz yüze göz göze duruşu belirgin, diğerleri silikleşiyor, uyanıyorum…
Gerçekten yorulmuşum, yüzüm boynum yanıyor, şaşkınım… Beş on dakika, öylece, bu rüyayı düşündükten sonra kalkıp Nalan Atıl’ı google’a aratıyorum, bir yazısını okuduğum, adını duyduğum ama unuttuğum biri mi acaba diye; iyi mi!..

Leave comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *.