DEDEM YENİ KORKUT GELDİ HANIM HEY!..

DEDEM YENİ KORKUT GELDİ HANIM HEY!..

Gençler kapı önlerinde, merdiven basamaklarına oturmuşlar, derin bir sessizlik içinde, ellerindeki telefonlardan nice bilinmez âlemlere sörf hâlinde iken… Elde dedektör baston, başta sütbeyaz japoni sarık, Dedem Korkut gibi bir pirifani düştü meydana ve pencerelerden balkonlardan bakanlara, binmeden bir alamete âlemlerden âlemlere akanlara, iki eliyle bir kalp işareti yapıp tersine dönerek bir özçekim aldıktan sonra davudi bir sesle gürlemeye başladı:
“Ey ahali, hanum hey! Kulaklarunuzı dört açup beni dinleyesiz, devleti âliye-yi şahaneden nemalanan zevat çoğaldı deyü dert itmeyesiz!
Semt-i Vefa’ya yalnızca leblebili boza içmeğe gitmiş bu ihtiraslu karunzâdelerün zenginlüği eksildükte hükümetün ensesinde boza pişirmeğe kalkışurlar deyü ulufe-i şahaneyi bahane-i geçer akçe ile bilcümle yandaşiyan-i biraderan u bacıyana dağıtanlara sakın ola ki karşı gelmeyesiz!
Neuzubillah! Kalkışma nedür, bilür misiz?
Dış güçler, dişi güçlü mihraklar, turnayı gözünden mıhlarsa para itmez ah u vahlar!..
Bilür misiz, bir mıh bir nalı kurtarur, bir nal bir atı, bir at bir süvariyi kurtarur, bir süvari bir orduyı, bir ordu bir sultanı kurtarur, bir sultan da bir vatanı…, ah ki ne ah, sultan gittükde ne kalur gerü evlatlar ne kalur gerü!..
Sakın ola ki demeyesiz “mıh ila sultan, ne alaka, leblebili boza ila arpa?
Devr-i cehalette bile asılurdı Kâbe duvarına yedi muallaka, sen ben dalar isek laklaka, erken kalkan yedi balık tırmanur kavağa!.. Hele bir düşünesiz evlatlarum, kimdür yedi balık, nerdedür uzun kavak, düşünesiz amma düşünüp kalmayasız, sonra kavağa tırmanan balığa öyle bakarsız alık alık!..
Dinle bak, onca iş güç arasında soy soylayup boy boylamağa verdüm ara, efendüme söylemeği bıraktum, söylüyorum sana!..
Deme ki nal ne ola?
Atan nal dediyse sen aklunı kullan, lastik tekerleği anla, at dediyse anla sen otomobili; yani ki evlatlarum, döneduran felek nasıl döner altında olmasa lastik tekerlek? Bu kara lastik, bu kara yağız tekerlek otomobilun altında yürüye ki yürüye otomobil. Bakar körler gibi sanmayasız, fani yürütür otomobili; bilakis otomobil yürütür faniyi. Otomobil uçar, fani zanneder gittüği yer uçmaktur, kim bilür bu gidiş hangi cehenneme uçmaktur?
Yahu evlatlarum!.. Aranıza düştüm de olayazdum post-modernist, altumdan kaydukta postum, kalmadı hiçbir dostum!.. Melekten aldumdı sözi tamdı, peri kadar güzeldi, anlamadum ki bir gözini şeytan mı kaptı tepegöze benzeyeyazdı? Neuzubillah, sözi kapan bilcümle şeytandan!..
Ne anlaturdum ben size? Hele bak hele, şu densize, bu millî nutuk gayrimillî telle mi fonlanur? Aç kulağunı, beni iyi dinle eğil eğil, bu dinledüğün türkî değil, şarkî değil.. Tün ü gün tünekleyüp durmamış, gün görmiş, görüp geçürmiş bu pirifani atanı dinle, dinle de feyz al, sakın bir yere kaçma dinlemede kal!..
İşbu geçen otomobilden kelam iderdum, Allah razı olsun evladum, iyi ki geçtün hatırladum, biraz hızlu ve seslü geçtün amma neyse ki yaban değilsün!..
İşbu otomobil yürür, yürütür anı yürütüp götüreni; götürür ekonomik düzeni, kervan ile her kim ki yola revan ola, her ne otomobil bula ana dala, kim ki yaya kala tepine tepine tırmana hanum hey!
Öyle kıs kıs ne güler sen zirzop, yemedün galiba plastik jop! Kıs gözlerüni beni dinle!
Dikkat edesiz evlatlarum, otomobilün kriptosunu ben çözdüm, efendüme değil size söyleyem, siz aklunızda tutasız, aman ha unutmayasız:
Otomobilde üç tane “o” vardur, bunun dahi bir sebeb-i hikmeti vardur: birinci “o” otomobilün kendisidür, ikincisi otobandur ki medeniyete anunla varılur, üçüncüsü otoritedür, ki anunla düzen sağlanur, hepsinün önünde “i” vardur ki o insandur, bütün “o”ları o çeker götürür sanılur amma aslında bütün “o”lar onu sürür götürür.
Sakın demeyesiz, “t” ile “m” ile “b” ile “l” ne diye dururlar otomobilde? Onlar sessüzdür, sessüz dedün mi işlevsüzdür, takıman-ı aylakıyan u evsüzdür.
Ya evlat işbu böyledür: Bir mıhı söker sen yıkılur devlet, bir yırtüği diker sen giremez çadıra hain rüzgâr!..
Yaz kızum sen!.. Sen de çekmeye devam et evladum, her ne isen anlamadum!.. Şahum duya, nice küffarün kellesin ura!.. Devlet çadırı delik delik, düşmen etrafta dolanur fellik fellik!.. Devran yürür mü böyle, yürümez, şahun ardunda yürümezse ganiyyun, burnu sürter garibun, bilmez misiz fakir eli kolu kısa, bezi küçüktür, kendi yırtuğun bile dikemez, devlet yırtuğun nasıl bürüye, fakire verelüm zengin mi ola, üşümiş ellerin sokası cepleri mi dola, dolar ise ol üşüdükde iyice büzişmiş ellerin nere soka? Eli boş kalanun eli boş durmaz ki, uzatur ileri beri, bilemez sokacağı yeri, sokar fabrikanun çarkına, eli kalur ise orada gidemez helaya; sokar başumuzı belaya, sonra nasıl çalışur fabrikalar, sonra nasıl tutulur evde mutfakta halayık kızlar?
Sen değil kızum sana demedüm, aklumı peynir ekmekle yemedüm!
Uyanasız artuk, moderin faniler, nicedür kara gök gazaplanur, iniler kara yağız yer!.. Ne deyü hep aynı yere gider gelürsiz, ne alur ne verürsiz, ne diye çember saat yelkovanı gibi yaşarsız, varlu varsuz, ayruk kapudan hep aynı yere girer çıkarsız?
Ey ahali! Peşin doğmış, vadeli yaşarlar! Zaman geçup gider katar katar, her köşeye bir fani atar, arda kalan ardundan bakar!..
Ya bana haçan öyle bakarsız, neçe bakarsız, hanum hey!

Leave comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *.