Virüs İçerideyse Kapı Kilit Tutmaz
“Virüs içerideyse kapı kilit tutmaz.” dedi içimden bir ses… Virüs ülkeye girdi mi bir kere, sana da girmiş mi girmemiş mi bilemezsin… Eve gelirsin, kapıyı çalarsın, mutlusun, gülümsersin… Ya virüs sana da girmişse bir kere, sinmişse bir yerine ya sen kapıyı sana açan canına ciğerine içtenlikle gülümserken içindeki mikrop da sana için için gülüyorsa…
Her ihtimale karşı dedik, karantinaya girdik de karantina içinde karantinaya nasıl alalım kendimizi?.. Odanı ayırsan da banyo bir, mutfak bir,.. havlunu, suyunu ayırsan da ev bir, hava bir… Matruşka evlerimiz oysaydı keşke!..
Artık, olan olmuş, ben de bilmediğim bir yerden bir virüs kapmışım… Bu; eski ahbaplardan mıdır, yeni yetme midir, gıcık eder gider mi, kodu mu oturtur mu, bilmediğim için evde aldım kendimi karantinaya, girmeyeyim diye âlemin günahına… Fedakâr ve cesur eşimin her şeye meydan okuyan cengâverliğine alışığım da ya tahta kılıç kalkan ile savaşçılık oynama çağında (!) olan kuzucuklarım!..
Uzmanlar karşıma çıkıp çıkıp “İmmününü kuvvetlendir immününü…” diyip duruyor, ben de kuvvetlendireyim diye immünümü, hiç yemediğim sarımsağı bile çatır çatır yiyorum, her naneyi yediğim gibi, ihtiyat akçesi diye sakladığım ayvayı da şimdi yer miyim, bilmiyorum.
Bilmeden koynuma aldığım sinsiyi evime getirmiş, on gündür onunla yatıp onunla kalkıyordum… Evin en yaşlısı, en darbelisi, kesiği bol, ciğeri delik deşik olan canlısını pek hırpalamadan seve seve kendine yurt edinmiş bu mini mini, sevimli mi sevimli içimin fıstığı (Yalakalık, insanlık âleminde çok etkili ve saygıdeğer bir görevdir sayın mikrop, lütfen beni doğru anlayın!) bir gün çıkar gider mi, içimde mutlu munis yaşayadurur mu bilemem; ya içeride, ücretsiz toplu taşıma vizesi cebinde olduğu halde dört duvar arasına mahkum edilen 65 yaş üstü yaşlılarımız gibi krize girer, kendini organdan organa vurur, yıkarsa tahammül mülkünü!..
Ben, el âlem ne âlemde bilmeden, her ahval ve şerait içinde, yan gelip yatanlar gibi yatarken yan koltuktan gülümseyerek de olsa “Ah Sü, ah!..” diyerek baktı kızım bana bugün yattığı yerden burnunu çeke çeke!.. İçimizde en hassas ve en dikkatli olan oydu ama virüs benden sonra ilk onu tuttu. “Ah baba, keşke senden bulaşmış olsa bana; çünkü seninki koronavirüs değil!” diye ekledi. Göz ucuyla da anasına bakıyordu gülümseyerek, ben kimseyi göndermem, kendim gidip alacağım, diyerek ekmek almaya gidip gelen fedakâr anasına…
Ah be ölümlü kalımlı, dibi delik dünya! Hep, ölüm burnumuzun ucunda yaşıyoruz; tam onun ne menem bir şey olduğunu anlayacakken düşüyoruz delikten: Burnumuz yukarıda kalıyor ölüm aşağıda… Kim bilir, burnumuz kaç parça kimin elinde, biz nasıl gidiyoruz öte âleme… (23.3.2020, İstanbul)