YAKINDAN BAKIŞ KÖRLÜĞÜ
Her yanı çıplak dağlarla çevrili, dağların ardıyla iletişimi ve ulaşımı yok denecek kadar kısıtlı bir köyde öğretmen, okula yeni başlayan öğrencisine sorar:
“Evladım, sence bu dağların ardında ne var?” Öğrenci, bunu, soruyla yanıtlar:
“Öğretmenim, orası dünyanın sonu değil mi?”
Küçük bir çocuğun gördüğünün ötesini düşünememesi ya da enginde kaybolan bir geminin gerçekten kaybolduğunu zannetmesi çocuk zekâsına özgü bir yanılgı gibi gözükse de bilim tarihinde benzer yanılgılar çoktur ve bu, doğal bir süreçtir.
Evreni, güneşi, ayı, yıldızları yerden inceleyen bir bilim insanının evrenin merkezinin dünya olduğunu, ayın ve güneşin bu hareketsiz sandığı yerin etrafında döndüğünü düşünmesi ve yüzyıllar boyu insanlığın büyük çoğunluğunun buna inanması, dünyanın döndüğüne dair açık işaretleri görenlerinin bile kuşatıldıkları kesin bilgi-zan atmosferini aşması mümkün olmadığı için gerçeği keşfedememesi benzer bir yanılgıdır?
Bilim; bu ve buna benzer yanılgılarını düzelterek, doğrularını birbirine ekleye ekleye gelişecek, -kâinatın sınırsız bilgi kütüphanesiyle kıyaslandığında belki birkaç kitap kadar olsa da- aklımızın almayacağı kadar devasa bir bilgi birikimine kavuşacaktır.
Yazımızın konusu ise bu değildir?
Amacım, yanılgının önemli nedenlerinden birini irdeleyerek sosyal bilimlerde, bireylerin öznel değerlendirmelerinde, sosyal hayat algılarında, siyasi kararlarında,.. benzer hatalar yapıp yapmadıklarına dair bir sonuca ulaşabilmek…
Ön soru: Çocuk geminin / bilim adamı gezegenlerin-yıldızların uzağında kaldığı için mi yanılmıştır; yoksa onlara yakından baktığı için mi?
Bulundukları yerle inceledikleri nesneler arasındaki mesafe dikkate alındığında uzaktan bakmaktadırlar ama bu mesafe, incelenen şeylerin doğru görülebilme konumları açısından değerlendirildiğinde, oldukça yakında bulundukları ve özellikle bundan dolayı gerçeği doğru göremedikleri anlaşılır. Aynı göz, uzaydan bakıyor olsaydı böyle bir yanılgıya düşer miydi?
Birçok önemli konu bu açıdan incelenebilir: Dört halife dönemine rağmen sonrasında saltanata geçiş, özellikle Fetret Devri’nden alınan dersle (!) kardeş katlinin sistemleştirilmesi, II. Abdülhamit siyaseti, Cumhuriyet’in ilk yıllarına hâkim olan tek partili hükûmet sistemi, günümüzün Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi,.. (…)
Bunlardan herhangi birini incelemeye kalktığımızda büyük çoğunluğumuzun zihniyeti seçilen olguyla ilgili olumlu ya da olumsuz bir ön bilgi-ön yargı atmosferiyle kuşatılmış olduğundan, bu, bizi, dürbünün hangi tarafından bakmamız gerektiğini incelerden bakılan şeye odaklanma hatasına düşürecektir. Amacımız herhangi bir olguyu değil, nasıl-nereden bakılması gerektiğini irdelemek…
Asıl soru 1: İnsanlar, toplumlar, içinde bulundukları durumları değerlendirip bir sonuca ulaşırken yanılmışlarsa bu; uzaktan-dışarıdan bakma yanılgısı mı yoksa yakından-içeriden bakma körlüğü müdür?
Bunu meydan savaşlarında uygulanmış Hilal Taktiği (Kurt Kapanı) üzerinden inceleyelim: Düşmana saldıran merkez kuvvetleri bir müddet sonra taktik gereği geri çekilirken onların püskürtüldüğünü zanneden ordu, kendi ayaklarıyla kurt kapanı alanına girmekte (yakın bakış körlüğü) ve iki yana açılan ya da yanlarda pusuda bekleyenler ve ardından geri dönen merkez kuvvetleri tarafından kuşatılıp bozguna uğratılmaktaydı; ancak bu taktiği bilen ordu komutanları hilal taktiği uygulayan orduyu kendi kurdukları kurt kapanı tuzağına düşürmek için onları daha geniş hilal ile kuşatır.
Burada asıl önemli nokta, ne kadar geniş bakış açısına sahip olursanız olun, kendi durduğunuz yerden-içeriden baktığınızda, ki öyle bakmak zorundasınız, meydanda, kuşatan bir hilal mi yoksa kuşattığını zanneden kuşatılmış hilal mi olduğunu görme imkânınızın olmaması…
Bilgi birikiminizi artırarak, görüş alanınızı mümkün olduğunca geniş tutarak, başkasından yararlanarak yanılma ihtimalinizi düşürebilirsiniz ama yok edemezsiniz; çünkü hayat ve onun geleceğe dönük yüzü-olasılık açılımları; net olarak anlaşılsın diye örnek gösterdiğim meydan muharebesi kadar basit değildir.
Asıl soru 2: Fen bilimlerindeki nesnellik doğa kanunlarının keşfedilmesiyle mümkün olmuştur; çok daha karmaşık olan sosyal hayatın ve insan tabiatının kanunları yok mudur?
İnsanlığın bilinen tarihi düşünüldüğünde yüzyıllar boyu bunca değişmiş, birbirinden kültürel farklılıklarla ayrışmış olmalarına rağmen, biçim ve nicelik farklılıklarını ayıkladığımızda, özde (temel duygu-düşünce niteliğinde) ve eylemde hiç değişmediğini görüyoruz: aşk-nefret, savaş-barış,.. Bu da bizi, doğa kanunları kadar nesnel, net-basit olmasa da değişimin-kaosun tamamen dağılmaya, yok olmaya, başka bir canlıya -mesela hayvana ya da meleğe- dönüşmeye engel olan, insanı daima insan olarak kalmaya mahkûm eden, temel dayanaklarının olduğu sonucuna götürüyor.
Öyleyse şu ve şuna benzer yargılar üzerinde düşünüp insan tabiatına ve sosyal hayata dair kanunlar elde edebilir ve yanılgılarımızı asgari düzeyde tutabiliriz sanırım:
Kişiyle ilgili:
Bencillik, kişinin ufkunu kendi çapına mahkûm eder (/mi?)
Sürekli öfke; aklı, zekânın tahakkümü altına alarak saptırır (/mı?)
Empati kişiyi dar görüşlülükten kurtarır (/mı?)
Duygusal bağımlılık aklın kördüğümüdür (/mü?)
Sempati, aklın vicdanla köreltilmesi-ufkun vicdana hapsedilmesidir (/mi?)
Ön yargının yanılgı olup olmadığını anlayabilmek için kendini öteki, ötekini kendi gibi görüp yeniden sorgulama becerisi işe yarar (/mı?)
Bağnazlıkla bilinç arasındaki sınır belirlenebilir (/mi?)
Bütün bilgisi olmayanların uzmanlığı yakından bakış körlüğüdür (/mü?)
…
Toplumla ilgili:
Danışan, başkalarının aklından-bilgisinden-görüşünden yararlanan yararlandıkları ölçüsünde yanılmaktan uzaklaşır (/mı?)
Danışan, başkalarının aklından-bilgisinden-görüşünden yararlanan, yararlanacaklarını yine kendine göre seçiyorsa bu yöntem bir işe yaramaz (/mı?)
Toplumsal uzlaşma, yanılma ihtimalini yok etmese de rızaya, düzene, mutluluğa katkı sağlar (/mı?)
Yaratılışı, yeteneği, görüşü ve bilgisiyle birey toplumu zenginleştirir; benzerleriyle birliktelik kuran cemaat-topluluk ise hem bireyi hem toplumu kısırlaştırır (/mı?)
Tek adamlık, insanlığı azaltır (/mı?)
Adalete aykırı kazanımların çoğu yakından bakış körlüğüdür (/mü?)
Adaletin ve özgürlüğün asgari, temel dayanaklarında ittifak sağlanabilir (/mi?)
Hakikatin ortaya çıkması için yapılması gereken mücadelenin, ötekini yok etme savaşına dönüşmesi Âlemlerin Yaratıcısı’nın iradesine uygun olmadığı için kaostan-zulümden başka bir sonuç doğurmaz (/mı?)
Ana yasalar; ayrımsız, her çocuğu bağrında yaşatacak ana rahmi niteliğinde olmalıdır (/mı?)
…