Ölüler Biriktikçe Birikiyor İçimizde
Bu akşam, trafik kesilince bazı araçlardan rahatsız edici korna sesleri yükseldi, kornalarla-trafik tıkanıklığıyla ilgili söylenen-mırıldanan birkaç kişi dışında çoğunluk sessizdi… Birkaç dakika sonra sağ şeritten ilerlerken feci manzaraya şahit olduk, katliam gibiydi, henüz uzaktayken birinin bir çocuğu kucaklayıp götürdüğünü söylemişti eşim, ancak kaza mahalline varınca sıra sıra yaralıların ya da ölülerin yattığını gördük, yaşlıca bir hanımın kafasının altından metrelerce yol yapmış kan öyle çoktu ki kan kaybından ölmemesi mümkün değildi sanki. İki büyük hastanenin hemen arkasında yaşanmıştı bu kaza ve henüz kaza mahalline ulaşmış ne kimse ne ambulans ne de ambulans sesi vardı. Etrafı sarmış herkes, şaşkın-üzgün bakıyordu. Yanımızdaki bir bayan acil serviste çalışan tanıdığını arayıp bilgi verdi… Eşimin davranışlarını da etkilemiş gördükleri; yoldan karşıya geçmek için ışıklarda beklerken bile “Sü! böyle gel.” diye kolumdan tutup beni daha geriye çekiyor. Üzüntü içinde eve gidiyoruz. Eve varınca da kara haberler ekleniyor gördüklerimize…
Askerî depodaki patlamada, Allah rahmetiyle kuşatsın, yedi askerimiz şehit oldu; inşallah şifa ile taburcu olurlar, dördü ağır, yirmi beş askerimiz yaralı…
Terör, kaza, cinayet nedeniyle o kadar çok resmî, sivil kaybımız-yaralımız oluyor ki birçok büyük savaşta bu kadarı yaşanmadı… Çok üzülüyoruz ama alışıyoruz… Ölenle ölünmez, diyoruz; başınız sağ olsun, diyoruz, geçmiş olsun, diyoruz ve hayatımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz, ya kalanlarla ilgili yapmamız gerekenler?.. Tren, uçak, araba kaza yapıyor; deprem, sel oluyor; tekne batıyor; maden, depo patlıyor; bina, toprak çöküyor… ölen ölüyor, kalan sağların başları sağ selamet, vicdanları rahat devam ediyor hayat!.. Bu mudur olması gereken?
Askerlerimizin başına gelenler ve eve gelirken gördüğüm korkunç manzara hatıra güzergâhıma döndürdü beni: cinayet, kaza, katliam… ne çok kan var her tarafında; annemin, teröristlerce yok yere alnından vurulmuş kuzeni, soyguncunun bankada şehit ettiği mermisiz nöbet tutan asker, 1 Mayıs’ta Şişhane’de vurulan delikanlı, Tuzla’daki tren garında patlayan bombayla şehit olan öğretmen-asteğmen akrabam, kurşuna dizilen köy korucusu komşum, depremde vefat eden hocam, trafik kazasında yitirdiğimiz onlarca tanışımız ve yakından tanımasak da içimize işleyen cinayet, kaza haberleri, çocukluğumda her gün bir sağdan bir soldan öldürülen nicel kimlikler, gençliğimde ulusal şehitler, yaşlılığımda terör odaklarının katliamları ve hayatım boyunca hiç bitmeden devam eden işgallerden (Filistin, Filipinler, Afganistan, Irak, Çeçenistan, Bosna-Hersek, Suriye, Yemen…) ruhumuza aksedenler… Yaşımız değil ruhumuzu yaşlı eden, yaslı geçmişimiz!.. Ölenle ölünmez ama ölüler biriktikçe birikiyor içimizde!..