KÂİNATIN ADALETİ VE SEN
Gökle yerin yüzü birbirine dönük, yüreği birbirine açıktır; ne yer sıcaklığını, suyunu, havasını esirger gökten ne gök sıcaklığını, suyunu, rüzgârını yerden. Varlık âleminde her ne varsa hepsinin bir kaderi ve hepsi arasında bir kader birliği vardır. Sözcüklerle dil, sayılarla işlemler arasında nasıl bir bağ varsa varlıklarla kaderleri ve kâinatın kaderi arasında öyle bir ilişki vardır.
Elbette kâinatta hiçbir şey sabit değildir ama neyin nasıl değiştiği, değişebileceği sabittir: Gündüz karanlığa bürünmez hiçbir zaman, gece birini kıskanıp da yanındakinin üzerinden çekip almaz yorganını; rahmet, arzın iyisine de kötüsüne de aynı iner, dikenden esirgemez güle verdiğini; iyi kötü her ne varsa tabiatında, onu olduğu gibi veresi vardır toprağın…
Eken de sensin biçen de. Çiftçi, iyilik ekmeli ki iyilik biçsin, liyakatli olmalı ve iyi bakmalı ki iyilikler gümrah çıksın, kötülük eken ne diye iyilik için bakar yere göğe?
Kahpe felek diye ilenen insanoğlunun dağarcığındaki bütün sapma sözcükleri insanlığa ait olduğu halde o bunu başka varlıklara atar, onlar da anlamını bilmedikleri bu sözcükleri alır, atanın yüzüne çarpar…
Senden başkası arasında özü sözü bir olmayan var mı!.. Aldatan da aldanan da senden başkası değil!.. Arada sen olmasan ateş ve su, ne zaman ne yapması gerekirse onu yapar…
Ne ansızın geldiğinde dizlerinin bağını çözen deprem, volkan, sel, tayfun,.. ne birdenbire karşına çıktığında yüreğini ağzına getiren vahşi hayvanlar ne balık sürülerini yutan trol ağızlı dev balıklar,.. senin gibi bozguncu olmadı doğada: Sen birini alır ötekine katarsın, düzenli kâinat içinde düzen kurma amacıyla düzen yıkarsın, hem aşk için bir olur hem aşk birliğini başkasıyla parçalarsın…
Yaratıcı’nın sana öğrettiği isimleri kâinat kitabındaki yerlerini-anlamlarını değiştirmeden kullanmayı, her şeyi yerli yerinde tutmayı başarabilseydin kâinatın adaleti içinde adaletli bir yerin, haklı bir mülkün olacaktı ama sen, “önce ben!” diye tutturdun, sözcükleri alt üst ettin, yerlerini değiştirdin; istismara, ihanete,.. alan açtın ve saldırdın her yana, eline geçirebildiğin ne varsa önce onun tabiatını bozdun, her şeyi kendi küçük dünyana mahkum etmeye kalkıştın, kendince savaştıkça küçük kaldın kendince.
Varlıklar âleminde değiştirme (imha, ihya) iradesini-gücünü-bilgisini yalnızca sana bahşetti diye Yaradan, kimi zaman kötü kimi zaman gerçekten iyi oldun ama çoğu zaman kâinatın iyilik bekçisi, çiftçisi, fedaisi olarak çıktığın yolun başkasının iyiliğini gasp eden eşkıyası oldun!..
Şükret ki, Yüce Yaratıcı, senin yeryüzünü fesada uğratıp tamamen yok etmeni, ya seni başkasına ya da başkasını sana musallat ederek önlüyor; denge zaman zaman az veya çok, bazen daha çok bozulsa da, bazı toplumlar, canlılar büyük zararlara uğrasa da, bazı nesiller tükense de bütün âlemleri içine alan bir yok oluş yaşanmadı, yaşanmıyor…
Kâinatın sidresinden özünün özüne bir düzeni, bu düzenin bir adaleti olduğunu ve mülkün adaletinin kâinatın adaleti içinde yer aldığını inkâr eden kâinat düzeni müşriki, hakikat yolundan sapmıştır. Mülkü emanet alan, inançta-sözde-işte önce onun adaletini onaylamalı, sonra kendi adaletini kurmaya çalışmalıdır; yoksa ha isyan ha istismar (şirk) ne fark eder!..
(Not: Adalet; -farklı farklı tanımlansa da bize göre- her şeyin, zamanında, yerinde, miktarınca ve gerektiğince bulunması hâlidir ki bunun kanunları yapılabilirse atılması gereken ilk adım atılmış olur. Kolay olmasa da mümkün olduğunca uygulandığında, uygulandığı ölçüde başarılı olma imkânı vardır.)