HATA İLE KÖTÜLÜK ARASINDAKİ KİRLİ ALAN
Kusursuz insan yoktur; insanoğlu yanılgıya düşebildiği gibi çoğu zaman, bile isteye yanlışı tercih eder: ya bahaneye sığınır, kendini haklı ya da yaptığını doğu görür. Bu nedenledir ki, kişinin iyilik-kötülük algısını ve tercihini belirleyen; inancından çok, zihniyetidir. İnanç “ne”yin karşılığı olduğu için daha genel, zihniyetse “nasıl”ın karşılığı ve kişiye özgüdür.
Yanlışı olanın, kuyruğu dik durduğu halde diğerinin kuyruk altına bakması gülünçtür, ayıptır, abestir ama kişi, ötekini dışarıdan incelediği, genel inanç kalıplarıyla yargıladığı için bu, çok yaygındır.
Ötekinin hakkına, sağlığına, hürriyetine zarar vermeyen bireysel hatalarda güzel olan, kişinin önce kendi kusurlarını görmeye çalışması, başkasının kusurlarını araştırmaması, onu iyiliğe teşvik etmesi-suçlamayıp kötülükten arınmasına yardımcı olmaya çalışması, başkasından da aynısını beklemesidir; ancak toplumsal hataları-kötülüğü, mesela hırsızlığı, yolsuzluğu, tecavüzü,.. bireysel hata gibi hoş görmek, hoşgörü değil, aldanma ve aldatmadır; başkasının hakkına tecavüzü onaylama, dolaylı yoldan desteklemedir. Bu noktada hukuk, devreye girer, adaleti sağlamaya çalışır; adalete hizmet etmeyen hukuk ise, problemi yaygınlaştırır ve zalimin zulmüne dayanak olur, güçlülerin konforunu sağlarken güçsüzlerin hoşnutsuzluğunu artırır, toplumsal barış içindeki kanser hücrelerini besler.
Kötülük yapan, kötülüğü destekleyen ve nemelazımcı, eşit düzeyde olmasa da, kötüdür; ilki aynı zihniyetin askeri, ikincisi levazım eri, diğeri ise menfaat yardağı-bencillik yavşağıdır.*
Hata bireysel, kötülük toplumsaldır. Kötülükten daha kötü olan, kötülük zihniyetidir; daha da kötüsü iyilerin kötüleri-kötülüğü temize çekme-kol kırılır yen içinde-yedirmeyiz-daha iyisi mi var,.. zihniyetidir:
Kimsenin kiri, kimseyi kirletemez ama kirliyi temize çekmeye çalışan temiz, kişiliğini ve inancını kirletir.
Oranı farklı da olsa her toplumda suç-kötülük vardır, olacaktır; öğrencinin yanlış yapması formülün yanlışlığının kanıtı olamaz ve birçok öğrenci bir işlemi yanlış yaptı diye formülün yanlışlığına hükmetmek ve onu reddetmek cehalettir ancak yanlış bilgiden-kabulden kaynaklanan işlem hatasında ısrar, öğrencinin sonuç alma çabasını kısırlaştırır. Aynı hatayı öğretmenler, uzmanlar ve onların yanlış yapabileceğini aklının ucuna bile yaklaştırmayanlar yaparsa ve hem işlemin hem formülün doğruluğunu savunursa, dikkatli bir zekânın gözünden kaçmayacak el çabukluğuyla-işlem numarasıyla doğru sonuca ulaştığı safsatasını yutturmaya çalışırsa formülü kendi bilgi ve yeteneğiyle doğrulama gücü olmayanların inkâra yönelmesi şaşılası değildir.
Biri yanlış yaparsa “biri yanlış yaptı” diye bakarlar ama yanlışa sahip çıkan olursa, “zihniyete” bakarlar…
“Zenginlerin yanlışlarına bakıp kimse zenginlikten soğumuyor ama dindarlar yanlış yapıyor diye dinden uzaklaşıyorlarmış, peh peh!” diyenlerin meseleye bir de bu açıdan bakması gerekmez mi?
(*yavşak: bit yavrusu)