AŞKIN HÂLLERİ
Kim bilir, kim tarafından, ne zaman sarmaşık anlamına gelen “aşk” sözcüğü, somutlama yoluyla “tek varlık etrafında dolanıp duran duygu” ya da bu duygudan “sarmaşık” anlamına aktarılmıştır. Sarmaşığın gözü yoktur; bu yüzden o, yanında bulduğu, kuvvetle hissettiği tek varlığa tutunur, sarılır, sarınır ve kuşattığını zannettiği o varlık tarafından kuşatılmış olur; böylece âşığın, aslında bir zandan ibaret olan bu duygusu gerçeğe dönüşür. Bu, onun hem hürriyet hem esaret dünyası olur…
Aşk dünyasında akıl; merak ve ümitle dolaşırken birçok güzel görür, kimini kısa bir süre kimini uzun uzun seyrederek hayatını sürdürür. Diğerlerinden daha çok beğendiği birinin bir suretini alır, gönül sarayına yerleştirir.
Gönül sarayına inip bu sureti izledikçe dışarıdaki aslı bahçeye gelir, buluşurlar. Akıl, sarayına dönerken güzelin yeni bir suretini alır, gönül sarayına götürür. Tekrar gider, bir suretini alır, tekrar alır, bıkmadan usanmadan alıp getirir, gönül sarayını doldurur. Gönül sarayı, çeşit çeşit suretlerle doldurulmuş bir müzeye ya da puthaneye dönüşür. Akıl, bir göndergenin yörüngesinde dönüp dururken gönül sarayının aynalarına yansıyan havai fişek yıldızları altında mest olmuş bir hayranlıkla hayatı yaşar durur: sevda
Veya;
Gönül sarayına inip bu sureti izledikçe dışarıdaki aslı gönül dünyası etrafında ay gibi döner ve bu döngü devam ettikçe mutlulukla acı, gece gündüz gibi hayatını kuşatır. Akıl artık gönül sarayından ayrılamaz olur. Her gün içine diktiği anıtı temizler, cilalar, parlatır. Bütün kusurlarından, kirlerinden arındırdığı anıtı kusursuz güzellik iksiriyle ölümsüzleştirir: Asıl surete, suret asla dönmüştür artık: kara sevda
Ya da;
Aklın; beğenip gönül sarayına yerleştirdiği, kusurlarından tamamen arındırdığı, olağan üstü güzellik iksiriyle ölümsüzleştirdiği suret öyle büyüleyici bir nurla kuşatılır ki suret o nur içinde çizgilerini yitirip saf güzelliğe dönüşerek bütün kâinatı kuşatır ve akıl bunun tek bir güzelin kâinata yansıyan görüntüleri, pırıltıları olduğunun bilincine varır: ilahî aşk