Ne Getirir Pelikan Ne Götürür
İkiniz de yeşili seversiniz; arkadaş olur, birlikte çıkarsınız yola, beraber ıslanır beraber güneşlenirsiniz güneşte yağmurda, birlikte sığınırsınız yeşil dağlara koylara; günü gelir bakakalırsınız uzaklara, enginlerden gelen balıkçı teknelerinin ardına takılmış pelikanları görürsünüz ve hatırlarsınız balıkçı artıklarıyla beslendiklerini ya da derinlerdeki balıkları yüzeye kaçıran karabataklarla iş birliği yaptıklarını, hatırlarsınız altın gagalı pelikanların beyaz kâğıtlarla ne getirip ne götürdüklerini ve anlarsınız aldandığınızı; çünkü aynı imlerle imledikleriniz aynı olsa da anladıklarınız aynı değildir; bu, “siz”de bile geçerlidir:
Sizin pelikanlarınız göklerin kuşlarıdır, onlarınki yeraltında üretilir…
“bu güzelim toprakların elması bizim olsun ağacı sizin” diye anlaştığında kesme imini bile gözden kaçırmayacak kadar işin uzmanı değilse sırtına aldıklarınız, onlar alır bu güzelim toprakların elmas’ını siz alırsınız elma’sını… Birlikte yola koyulduğunuz çevreciler “kaz dağları, kaz dağları!” diye sayıklar, siz sanırsınız sizin gibi âşık olmuşlar Kazdağları’na…
Kazdığınız kuyulara herkesin yatay girdiğini bilirsiniz ama siz birkaç arşınlık yatay kabir bulma derdi cefasını yaşarken onlar semaya açtıkları dikey parsellerde kibrin zevki sefasını yaşarlar…
Sizin yeşiliniz kendi habitatlarında güzeldir, onlarınki kendi ceplerinde; sizinki hayattır, can verir, günahı kiri alır, sevaba çevirir, cana can katar; onlarınki cellattır, hava toprak ve suya zehir katar, can alır.
Siz koylara sırt verir dalarsınız engin sulara, onlar engin sulardan gelir çıkar koylara ki sizin boş bıraktığınız koya canları ne isterse onu koya…
Aldatılmanın iki yüzü vardır, biri aldatmıştır-diğeri aldanmıştır dense de sen buna aldanma; aldatan-aldatılan kim olursa olsun asıl aldatılan sensin ey saf toprağım, kara bağrım, Anadolu’m!